İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Ruhların hasat mezat üç paraya satıldığı bir hengamede İblis'in halis uşaklarından biri bağırıyordu: “Öbür dünya ümitlerinden bahsedenlere kanmayın. Bunlar bilerek veya bilmeyerek zehir saçanlardır. Yaşam, yaşamı aşağı gören bu tiplerden artık usanmıştır. Bırakın gitsinler.” (Niçe-Böyle Buyurdu Zerdüşt)
Belli ki hitabı tüm ruhçularaydı. Ona göre ruhun kendisi cılızdı, çirkindi ve açtı; işkence bu ruhun şehvetiydi. İnsanı hiçliğe davet eden bu bağırış şüphesiz maddeci bir kafasızın feryadıydı. Ona göre bedeni daha iyi tanıyacak ve böylece ruhun da bir önemi kalmayacaktı.
İnsan bedenini aşarak üst insan denen bir mahluk olmak gerekliydi. Böylece insanın sadece kendi iradesi kendisine egemen olabilecekti. Ama bu sınırsız insan anlayışı başka ölçüsüz hadiseler doğurdu. Bu anlayış, Niçe’nin düşündüğü gibi, düşünce planında uzun bir tekâmül yoluyla değil bilimsel ve teknik imkanlar ve yapay yönlendirmelerle maddeye büründürülmüş hale evirildi.
Batılı, insan bedeninin kısa ömürlü, hastalanan ve yaşlanan durumuna karşı ölümsüzlük arayışına girdi ve Tanrıdan rol çalmaya kalkıştı. Yarı insan yarı robot sibernetik gelişmelerle hastalanmayan uzun ömürlü ve çok zeki olmak sureti ile kusursuz olarak düşünülen -artık ne kadar insansa- geleceğin insanı, tehlikeli yeni bir dünyanın habercisidir.
Platon’dan beridir üstünleri üretip zayıflara sınırlama getirerek ve mükemmel insanı yaşatma gayesi ile öjenik bir tutum ortaya koyma çabası, Avrupalı’ya özgüdür… Ki bu öjeni kavramı, yani uygun olmayan olarak nitelendirilen doğumları önleyerek daha iyi bir insan ırkı yaratma çabaları, Hitler'in cemiyeti şekillendirmedeki temel motivasyonu olmuştu. Ve bugün gen teknolojisiyle verimli nesiller yetiştirmek için bebekleri isteğe bağlı şekillendirme gibi gelişmeler insanın geleceğine yönelik ciddi sıkıntılar oluşturabilir.
Bize göre müşahhas manada beden, Allah'ın bizlere bir emaneti. Beden üzerinde yaratılışa ters her türlü keyfi durum abes görülmüş dövme bile dinimizce yasaklanmıştır.
Mücerret manada ise bedenin hayvani insiyakları vardır ve bunlar nefs için tek gayedir. Bu gaye yolunda elde edilen hazlar, tam bir doygunluk sağlayacağına gittikçe açlığı arttırıcı bir etki eder. Tıpkı bıçağın keskin tarafını yalayan aç bir kedi gibi, dilinden sızan kanın tadıyla doyduğunu sanmak ve kan kaybından ölmek akıbetidir. Onun için bedenin arzuları büsbütün mahrumluğa sebep vericidir. Bu minvalde bedenin hakkını da vererek, ruhun tüm yönleriyle inşa edilmesi asıl kıymete haiz olandır.
İYİ, KÖTÜ VE ÇİRKİN
Acıma duygusu, merhamet, edep, alçakgönüllülük; bunlar hep kalbin hasletleridir ve kalp dışa doğru değil içe doğru tefekkür hali ile gelişir. Dinimizde bir anlık tefekkür, bin yıllık nafile ibadete eş değerdir. Varlığın oluş gayesi nedir, bu dünya denilen mikapta boşlukta yer işgal etmekten gayrı bir vasfımız var mı, varsa nasıl aramalı ve bulmalı? Gereğini bu dünyada düşünmek zaten imtihanın gereği...Yoksa toprak altında mürekkep gibi dağılan bir ölü gözünde dünyanın girift sırrı artık pek bir mana ifade etmez.
Dünya bir anlık düş görmek belki ama aklımızla veya düşüncelerimizle sınırlı bir mana içermez. Korkularımızın, şüphelerimizin, gayelerimizin ötesinde bir merkez var o da Allah'tır.
Ve Allah'a da kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. (İmam Rabbani Hazretleri) Burada kalp dediğimiz sadece bir et parçası değil ruhun mekan ve zaman tuttuğu mücerret bir yerdir.
Ruh(iyi), nefis(kötü) ve şeytan(çirkin) fanilik oyununda iyi olan her zaman kazanamayabilir belki ama biz devamlı rıza-i ilahi gayesiyle sonsuzluğa ve onun arkasındaki hepe yol bulmalıyız, geçici haz ve çıkarlar peşindeki hiçe değil.