Felsefe-Din-Bilim

Yazan: 13 Temmuz 2021 1968

 

Tarih boyunca dünya, hak ile batılın cedel halinde olduğu bir yer olagelmiştir. İnsanlığın pratik faydası için felsefe ve bilim vasıtalarını araç edinen sakim akıl; önce Allah'a teslim olan sonra kula iade edilen, üstün hakikati bulan ve bulduğu gerçek hakikat ile amel eden selim akıl, iki cephenin zıt kutuplarını teşkil etmiştir.

   Felsefe, hakikati namütenahide arama işidir. Ve bütün yitik hakikatiyle felsefe ilk olarak Yunan kafa cehdinin mahsulü olarak sahneye çıkmıştır. İlk filozof Thales ile beraber filozoflar zinciri halinde Demokritos, Heraklitos, Platon, Aristo vb. isimleri tüm sefaleti içinden peyda ettirmiştir. Bu filozoflar eliyle “ilk madde, metafizik” gibi ontolojik, epistemolojik her meselede kafa yormuş ve bu meseleleri -daha da griftleştirmesi ile beraber- deruhte etmekten ileriye geçememiştir.

   Antik Çağ felsefesi, İsa (a.s)’ın getirdiği hak dine sadece temas ederek Hristiyanlığa evrilmiş haliyle Avrupa kıtasını teşmil etmiş, karanlık çağlarını yaşatmıştır. Hristiyanlık ve felsefe bulamacı ile Allah'ı aramak ama bulamamak nasipsizliği, Batı tefekkür bünyesinde kalıcı şekilde yer alır hale gelmiştir. Augustunus, Anselmus gibi Hristiyan filozofumsu teologlar eliyle, vahyi akılla ispatlama gayretine girmişler, kaş yapayım derken göz çıkarmışlar ve bu çaba, Tanrı fikrinden ayrılmış olma yolunun başlangıcını beraberinde getirmiştir.

Resim1

   Eşyanın varlığını ötelerde arayan Platon, madde-form ilişkisi içerisinde tanımlayan Aristo'nun kafasının içinde yaşayan idealizm, eşyanın varlığını insanın beş duyusuyla aktardığı deneyimlerden ibaret sayan John Locke, Francis Bacon gibi modern filozoflar vasıtasıyla materyalizmle değiş tokuş edilmeye başlanmıştır.

   Avrupa'da 16. yüzyıldan itibaren Rönesans hareketiyle ile beraber Hristiyanlık sendeleme evresine girmiştir. Hristiyanlığı içten ıslah çalışmaları tedricen aklın hurafeden intikam alma işine evrilmiş din ile bilim arasında iflah olmaz şekilde ayrılmanın ilk adımları da atılmıştır.

   Batı’da, çöken Hristiyanlığa karşın modern bilim hızla gelişme göstermiş, bilimsel anlayış genele kendini kabul ettirmeye başlamıştır. Aristoteles'ten beri kabul gören Dünya'nın evrenin merkezi olduğu görüşü yerine din adamı ve aynı zamanda bilim adamı olan Kopernik'in güneş merkezli evren modeli yerini almıştır. Kilisenin Dünya merkezli Aristocu görüşünün yanlışlığı ortaya çıkmış, Kilise büyük darbe almış, bunun gibi birçok bilimsel verilerin ortaya çıkmasıyla bağlılarının gözünde değer kaybetmiştir.

Aristocu Katolik Kilisesi’ne kendi içinden bir din adamı olan Kopernik tarafından darbe yapılması kaderin sır oluşlarından ayrıca bir enstantane...

20. yüzyıla geldiğimizde “görelilik” kuramının mucidi Yahudi fizikçi Albert Einstein, uzayın üçüncü boyutuna bir de dördüncü boyut olarak zamanı ekliyor ve zamanı gökyüzü cisimlerini ve çevresini saran bir kumaşa benzeterek güneşin zamanı, tıpkı gerilmiş kumaşın ortasındaki bir top gibi yere eğmek suretiyle büktüğünü söylüyor. Klasik fiziğin kurucusu, kütle çekim kanununu matematik formülüne aktaran Newton'un iddia ettiği gibi güneşin kütlesinden dolayı onları çektiği için yörüngede kalmayıp uzay-zaman düzleminde yarattığı bükülmeyi takip ettiği için yörüngede kaldığını ortaya koyuyor. Tabii burada uzun yıllar kabul gören Newton'un bilimsel paradigması da yanlışlanmış oluyor. Fizikçiler, ilerde henüz bilim tarafından bilinmeyen madde ve enerji formları bulunabileceğini söylüyor. Yine farklı bir ispat durumunda fizik yasalarının tamamen değişebileceği artık malumunuzdur.

Batı tefekküründe; bilimde de, felsefede olduğu gibi birbirlerinin görüşlerini reddetmekle beraber hakikati birçokta arama işi mukadderat. Hakikat yalnız İslam'dadır. Çağdan çağa, mekandan mekana, insandan insana değişmez. Bu da bizlere İslam'ın çağlar üstü bir hakikat olduğunu en mücessem halde ortaya koyar.

Batı, kendindeki imandan nasipsizlik halini Müslümanların bünyesine sirayet ettirmek için geçmişte felsefeyle, günümüzde bilim vasıtasıyla İslam'a savaş açmakla; insanı, dünyayı ya da hakikati araştırma değil, dünya üzerinde hâkimiyet kurma, insana ve tabiata hâkim olma çabası içerisinde olduğunu göstermektedir.

Duyulardaki akıl yanılabilir ama kalplerdeki iman yanılmaz. Üstadın dediği gibi:

''Ne mutlu ezel kadar eski ve ebed kadar yeni İslam'ın gözlüğünü taşıyanlara.''

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi