İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Dünya üzerinde, geçmişten günümüze bilinen diller üç yahut dört bin. Bu dillerden yazıya aktarılanların sayısı ise birkaç yüz civarı. Buna mukabil her yazılan dilin kendine ait bilgi ve birikimi ve dahi edebiyatı bulunmamakta. Diğer açıdan bakarsak bilinen üç ile dört bin sözlü dil kümesinin yine bir o kadar sözlü edebiyatının olması gerekmekte. Lakin insanlık bu sözlü geleneklerin ancak dörtte üçünü bilebilmekte. Geriye kalanlar da yine yeterince çalışılmamakta ve insanların edebiyat dediği akıl-ruh topu sadece belli bir alana yahut belli bir kültürün hegemonyasına bırakılmakta. Bu duruma bir ek soru getirirsek mevzunun açılımı için daha başarılı olacaktır; bu baskın kültürün edebiyatı ile edebiyat dışı anlayışını nasıl tanımlandırabileceğiz? Yani Yunan Edebiyatı tarihlerinde Öklid yahut Arşimed bu kavrama girecek mi? Matematikçiler kendi başlarına edebiyat alanlarına girecekler mi? Çünkü, uzun yıllar Fransız Edebiyatı içinde matematikçiler yer aldı… Bu duruma farklı coğrafyalardan ve tarihlerden daha vereceğimiz nice örnek…
Demek ki edebiyat mefhumu kendine has medeniyet camiası içinde bile her çağda başka şekillerde tanımlanmış ve değişime uğramış. On yedinci asırda edebiyat zekaya hitap eden bütün ürünleri kucaklar, bu dönemden itibaren ilimler giderek bu mefhumdan uzaklaşmaya başlar. On sekizinci yüzyıl ve takibindeki dönemler boyunca daha nice ilim dalları ve felsefe, edebiyat dairesinden ayrıldı. Evet, burada sorulacak sorulardan birisi nasıl yahut hangi kıyaslar derlenerek böylesi ayrımlara gidilmekte? İkinci olarak ise bu ayrım ile bir medeniyetin ve bu medeniyete ait kültür baskınlığı sebebi açısından, kendi bilgi ve birikimini diğer coğrafyalarda istediği gibi kabul ettirme mantığı olabilir mi?
Günümüzde yaşanan çelişkilere binaen bu açıklamaları yapmamız gerekmekte. Kısa olarak bazı açıklamalar daha yaparsak günümüzle ilintisini daha mantıklı bir şekilde kurabiliriz. Bu ayrılmalar ile beraber Bergson, Spengler, Toynbee, Merleau-Ponty gibi şahıslar da edebiyatın giderek kısırlaştıran dairesinden dışarı itilip farklı bir şekilde tanımlanmaya çalışıldı. Böylece edebiyat günümüzde de anlaşıldığı gibi daha çok estetik bir olgu olarak görülmeye başlanacak. Toparlayacak olursak geçmişten günümüze oluşan yazı, kelime, düşünsel ve edebiyat birikimi belli dağarcıklar etrafında oluşmakta. Bu oluşumlar ise belli bir medeniyet etrafında temerküz etmekte. Belli kalıplar demiştik az önce, bu kalıplar da bu medeniyetin çabalarının neticesinde oluşmakta. Yeni dünyada geçmişin oluşturduğu küçük bir kar topu debdebe halinde günümüze ulaşmakta ve düşünsel mekanizmayı kendine göre dizayn etmektedir. Toplumlar, devletler ve daha nice etnik ve sosyal yapılar bu kalıp düşünsel mekanizma üzerinden sözüm ona yeni dünyada kendilerine yer edinmeye çalışmaktadırlar. Yani sen şusun ya da busun değil ya bensin ya da hiçsin… Belli bir medeniyet tasarrufu ve düşünsel bir dil varsa bile bu medeniyet kendi düşünsel olguları ile beraber her daim bir alternatif olarak o medeniyetin yanı başında, tıpkı diğer kültürlere, edebiyatlara, düşüncelere, toplumlara yaptığı gibi.
Tek Dünya, Tek Dil, Tek Edebiyat ve Tek Düşünce
Kaba bir hesapla yüz yıldan bu zamana kadar, dünya edebiyatını, dünya dilini vb. olguları, genel olarak dünya düşüncesini kucaklayan ve kucaklamaya çalışan kafalar hızla artıyor. Günümüzde yaşayan, düşünsel metaforlar namına hiçbir şey bilmeyen insanlar bile yaşayış itibariyle sözüm ona dünyayı kucaklama niyetinde yani düşünemiyor ama yaşıyor.
Artık her bir yazar, düşünür, akademisyen adına ne derseniz, kendilerine “Nietzsche yahut Goethe” gibi Batılı yazarı anlık olarak benzer öncüler olarak bulabiliyorlar… İşte değinmek istediğimiz ana mefhumlardan birisi burada ortaya çıkıyor. Düşünsel olarak bir kesim diğer baskın bir kesimin düşünsel terminolojisinin o kadar altında kalıyor ki o kültürün ve edebiyatın temsilcisini kendisine öncü olarak kabul ediyor ve bunu yadırgamıyor bile. Hatta düşünsel küreselleşmenin böylesi olduğu bir dönemde, Richard Dehmel’ın şu sözü hatıra gelmelidir:
Geniş bir vatanım var. Kafamdaki bir parça beyin on ülkeden geliyor. En has değerim hangi ülkeden geliyor bilmiyorum!
Bu kültürel enformasyon, modernizmin klasik yayılış tipidir. Günümüzde de öyle ya da böyle “başta düşünsel bir akılla beraber” çeşitli araçlar ile (teknolojik cihazlar, internet vb.) hızla başka isimler altında yayılmakta ve bu düşünce tek tipleştirilmekte.
Bu düşünsel değişim beraberinde bir kültürün ve milletin sözlerini, tarihi hafızasını ve geçmişten alacağı iyi yahut kötü örnekleri ortadan kaldıracak. Böylece sıfırdan bir medeniyet algısı olacak… “Tek medeniyet ve tek düşünce...” Edebiyatın, toplumların kendi öz karakterlerini öz olarak teşhir ettiği açıktır. Ancak tek bir kalıba sığdırarak, değişik şekillere sokarak ortaya edebiyat çıkaramazsın. Toplumların karakterleri olduğu gibi dillerin ve onların düşünsel ve estetik araçları olan edebiyatların da karakterleri vardır. Dillerin ve toplumların bu birikimi topyekûn bir hazine olarak görülmeli. Her gösterilen çuvala girmemek umudu ile...