Memiş Ağa'ya Hasretle...

Yazan: 17 Kasım 2021 5984

Ömer Seyfettin'in hikayeleri, hâlâ hafızalardaki tazeliğini korumaktadır. Bu hikayelerin büyük çoğunluğunda kalemindeki kuvvet, öykülemedeki marifet ve çocuklara hitabet düsturuyla daha erken yaşlarda tanışmamızın etkisi büyük. Bazıları ise tahlil ve tiplemeleriyle gündelik hayatımızdaki yerini korumakta olduğu için unutulmamakta, daha doğrusu unutul(a)mamaktadır. Mesela, "Bir Hatıra" hikayesi...

Hikayemizde Logaritmacı Hasan Hoca, tabir ve mefhumları tanımlayan, mücerred kavramları müşahhasa kavuşturan akıl hocası konumunda. On dokuz yaşındaki gencin kafasındaki soruya cevap vermek maksadıyla hikâyeye konuşlandırılmış hikmet sahibi kişi. Bu gencin uzunca bir zamandır kafasını tırmalayan bir Fransız atasözüdür, "Le grade dégrade." Türkçe’ye çevirisi "Rütbe, haysiyeti bozar" diye olsa da mana itibariyle biraz daha derin. Hal böyle olunca meseleye Logaritmacı Hasan Hoca dahil olur. Hasan Hoca evvela haysiyeti tanımlar:

"Herkesin kendi nefsine mahsus bir haysiyeti vardır. Bu haysiyetle yaşarsa gülünç olmaz... Mesela her hayvanın kendisine mahsus şekli, tüyü, sesi gibi… Sarı gagalı beyaz bir kaz ne kadar tabiî ne kadar mantıkîdir. Ama şimdi bu kazın rengini yeşile boyasalar, gagasını ördek gagası gibi yassıltsalar, ne tuhaf olur. Yahut fino köpeğinin kafasına bir çift eşek kulağı, gergedan boynuzu takılsa… Kedi kişnetilse… At havlatılsa… Düşün, mahluklar ne maskara olurlar! İşte insanlar da böyledir. Kendi içtimaî seviyelerine, tabiî mevkilerine uymayan bir vaziyet onlara ibrâm edildi mi, hemen düşer, rezil, rüsva olurlar...”

Günümüzde hemen herkese bu kadarcık anlatım yeterli olsa da, 130 yıl önce bu kadar fazla örnek teşkil etmiyor olacak ki bu delikanlı henüz kafasında tam anlamıyla canlandıramamış, meseleyi belinden kavrayamamıştı. Uzayıp giden misaller arasında kaybolup giden genç, Hasan Hoca'nın "Bak işte!" buyruğuyla irkilip gösterdiği yöne dönünce bütün açıklığıyla kafasına oturtacak canlı örneği, Memiş Paşa'yı, eski adıyla Memiş Ağa'yı gördü.

"Pantalon azmanı koyu mavi dar bir çakşır, üstüne şık bir smokin giymişti. Başında ince, âbânî bir sarık vardı. Temiz bir işkence aletine benzeyen, gayet yüksek yakalı, beyaz gömleğinde boyunbağı yoktu. Gözlerinde altın gözlükler, göbeğinin üstünde kalın bir altın zincir… Sanki bir tarafa dokunmasın diye dikkatle vücudundan ayrı tuttuğu ağır tesbihi elinde, kırıta kırıta yürüyordu. Kolları, koltuklarının altında birer zaviye-i kaime hâsıl edecek derecede kabarmıştı. Arkasındaki maiyeti paltosunu, şemsiyesini, bastonunu taşıyordu."

Aslında Memiş Ağa, 7-8 yıl öncesine kadar köyündeki tarlasında çalışarak geçimini sağlayan, cami efradından olan, haysiyetiyle tanınmış, sözüne itibar edilen bir kişiydi. Hasbelkader zengin olup tarla işlerini bırakmış akabinde İzmir şehir merkezindeki mesai saatlerini artırır olmuştu. Daha sonra da başkâtip İzzet’le münasebetini geliştirmiş. Başkâtip İzzet bu köylüye haybeden Mîr-i mîrânlık vermiş. Memiş Paşa şimdilerde havanın sıcaklığına bakmadan arkasındaki uşaklarına ayrı ayrı şemsiye, palto ve bastonunu taşıtan itibâr, hürmet dilencisi konumundadır hikâyede.

Memiş Ağa, birden Memiş Paşa olunca ortaya çıkan netice budur. Hani belediye başkanı nitelik ve haysiyetine malik olan birinin Devlet Başkanlığı yaptığını hayal edin, ortada ne izzet kalır ne meziyet değil mi? Mevki ile sahibinin arasında nitelik bağı tesis edilmediği taktirde ortaya nasıl bir rezalet çıkacağını böyle anlatmaya çalışmış Ömer Seyfettin. Bürokrat ve siyasilerdeki Memiş Paşa fecaati halihazırdaki malumdur. Tabiî 130 yılda değişen çok şey olmuş.

Meselâ şimdilerde Memiş Paşazadeler artık giyim kuşam işlerini becerir vaziyettedir. Aynı zamanda itibar ve hürmet dilenciliği pazarını halk meydanında değil de üst mevkideki kişilerin ayakuçlarına kurmuştur. 130 yıl evvelinin acınası terennüm edilen Memiş Paşası, şimdilerin kadirşinas, kaz gelmesi muhtemel görülen tavuk götürülmesi mucip olan bir mevkidedir. Artık halkın görgü ve edep unsurları da değişmiştir. Acınacak hâldeki Memiş Paşanın imrenilme pozisyonuna terfi ettiğini görüyoruz. Yani mevkide terfi, haysiyette tenzil statükosu tam anlamıyla mukadder olmuştur.

Her ne tarafa bakarsak bakalım karşımıza dar smokinli, mavi çuha çakşırlı, âbânî sarıklı Memiş Paşa'nın salınarak yürüyen silueti çıkıyor. Bu hikâyenin kaybedeni Memiş Ağa olmuştur. Haysiyeti rütbeye tercih eden “Memiş Ağa”lara selam olsun.

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi