Zaman Girdabında Hayat

Yazan: 29 Aralık 2021 1533

Zaman, lügatte “Kısa veya uzun vakit az ya da çok süren bölünebilir müddet” anlamına gelmektedir. Dil âlimleri zamanın iki ila altı ay arasında bir müddeti kapsadığını belirtmektedirler. Yılın bazı dönemleri, mevsimleri, bir kimsenin yönetimde kaldığı süre için de zaman kelimesi kullanılmıştır. Panayır zamanı, harman zamanı, meyve zamanı gibi... Ayrıca farklı uzunluktaki her süre için ân (şimdiki zaman), asr, emed (belirli veya sonlu süre), dehr (kesintisiz, sonsuz zaman) gibi kelimeler kullanılmaktadır.

Ömür sermayemizin başlangıç ve bitişi dâhil insana dâir birçok mesele zaman ile ifade edilmektedir. Tanımadığımız bir insandan onun ömrünün hangi zamanında (bebek, çocuk, genç, ihtiyar) olduğuna bakarak bahsederiz. Yiyip, içmemiz; uyuyup, uyanmamız; çalışıp dinlenmemiz hepsi belirlenen bir zaman diliminde gerçekleşir. Kalp ritmimiz; dolaşım, sindirim, boşaltım sistemlerinin işleyişi her insanın vücudunda farkında olarak/olmadan yaşadığı, başlangıç ve bitişi belli saatlere göre dizayn edilmiş rutin olaylardır.

Bu rutin eylemler ilk insandan kıyamete kadar herkesin yaşadığı ve yaşayacağı zamanla sınırlanmış eylemlerdir. Fakat modern dönemde daha konforlu hayatlar ve moleküler fizik gibi alanlarda çalışmak için zaman o kadar küçük parçalar hâline getirildi ki insan için ân gibi gelen saniyeleri; milisaniye, mikro saniye, nano saniye gibi daha küçük parçalara ayırdılar.

Konuyla ilgili Winkler şöyle diyor: “50 yıl önce okula giderken arkadaşlarla saniyenin 1/10’unun günden güne farkını ölçerdik. O zamanlar herkese saçma gelmişti ama şimdi saniyenin, salisenin önemli olduğu çok alan çıktı. Bir gelişme olduğunda mutlaka kullanacak bir yer buluyor insanoğlu.”

Ortaya çıkan buluşlar, teknolojik gelişmeler insanları elbette o tarafa doğru yönlendiriyor. Fakat insanoğlunun hep en iyi ve en mükemmele yaklaşma iştiyakı ona daha dakik olmayı nasihat ediyor. Daha hızlı olsun ki hududu belirlenmiş bu ömrünü daha fazla zevk ve eğlence ile geçirsin, daha rahat bir hayat sürsün.

“Hız, teknolojik inkılabın insanoğluna bahşettiği bir vecd hâli gibi” diyen Milen Kundera bu hâlin hem bir özgürlük hem de bir esaret hâli olduğunu belirtmiş diyebiliriz. Elbette bu hız ve acelecilik dünyanın her yanında aynı derecede değil. Özellikle Batı’da; Avrupa ve Amerika’da, Asya’nın da bazı şehirlerinde yükselen gelir ve eğitim seviyesiyle birlikte acelecilik duygusu hâkim basıyor.

O kadar ki bu durumdan beyaz eşya firmaları bile etkilenerek çabuk ısıtan, çabuk soğutan, şok çözücü eşyalar üretir oldu. Bütün bunlardan arta kalan zamanla uyku, sosyalleşme ve en önemlisi kendini tanımaya fırsat için bir vakit ortaya çıkarılmaya çalışıldı.

Kendisini tanımak için zaman ayıran modern dönemin insanı ne kadar çaba sarf ettiyse de bunu mutlak manada başaramadı. Modern dönem öncesi olmayan birçok psikolojik ve psikolojiye bağlı fiziksel hastalığın hiç olmadığı kadar artması, insanın önüne çıkan sorunlarla baş edemediğini bize göstermektedir. Çünkü kendini, fıtratını bilmeyen, tanımayan insan tabî olarak sorunlarıyla da baş etmekte zorluk yaşayacaktır.

Zamanını ancak Allah Resulü (sav)' nün emir ve tavsiyeleriyle planlayan kişi, kendisine yabancılaşmadan ve fıtratından kopmadan başarıya ulaşabilecektir. Çünkü zaman Allah’a verilecek hesabın en temel konularından biridir.

“Kişi kıyamet gününde ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini ne işte harcadığından, malını nereden kazanıp nerelere harcadığından, öğrendiği ile ne derece amel ettiğinden hesaba çekilecektir ve bunların cevabını vermeden hiçbir yere adım atamayacaktır.” (Tirmizi, Kıyamet, 1)

Modern dönemde her ân, nefsâni hazları daha iyi yaşamak için bir fırsatken, Allah Resulü (sav)' nün dünyasında insanın sonsuz hayatının nasıl bir akıbette olacağını tahmin etmesi için vesiledir.

“Allah Teâlâ’nın bir kulunu sevmemesinin âlâmeti, o kulun ne dünyaya ne âhirete faydası olmayan işlerle uğraşmasıdır.”

Allah Teâlâ’nın mâhluku olan zaman O (cc)' nun emrettiği ve Resulü (sav)’ nün tavsiye ettiği gibi bir nizâm ve program dahilinde geçirilirse ilâhî bir ikram hâline gelir. Çünkü zamanın kıymetine ve hayatın dakikliğine erişmek ancak günde beş vakit namazın nizâmına uymakla gerçekleşir. Her namaz vaktinde zaman insana hatırlatılarak gün içinde gaflete dalmasına bugünkü adıyla kendine yabancılaşmasına engel olur.

Beş vakit namazın dışında da zamanın asla boşa geçirilmemesi ve bir işte yorulunca başka işe geçerek dinlenilmesi gerektiğini Allah ve Resulü’nden öğreniriz.

Bugünün konforlu hayatı için gece gündüz çalışan yılda bir ay tatil yapıp hayattan uzaklaşan fakat tekrar aynı işe dönen insanların aksine bir durumdur bu. Tatil yapmak veya atalet hâline düşmek insanı dinlendirmekten öte onu hayattan uzaklaştırmakla kalır. Ve yapmak zorunda olduğu işe onu soğutur. Fakat her an yeni bir iştiyak ile çalışan dinlenirken bile farklı işle meşgul olan insan işini severek yapar ve hayatla olan rabıtası itidalli olur.

İnsanı en iyi tanıyıp bilen elbette onu yaratanıdır. Bu yüzden O (cc)’ nun koymuş olduğu nizam ve programa uymakla ikrama gark olan insanı aksini yaptığında da dünya ve ahirette zorluklar karşılar.

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi