
İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
TAKDİM
Bir ses olmak istiyoruz. Allah’ın Resulü’ne “O ne diyorsa o!” sırrıyla bağlıyız. Vatanı, İslam’ın hakim kılındığı saadet arsası bilici bir iştiyakla seviyoruz, vatanperveriz… Al Sancak’ta, Kemal Kılıçdaroğlu nevinden adamlar gibi kırçıllı...
Korona virüsü, enli kıçını ülke gündeminin başına yerleştirmişken, Papazdereli Tiftik Necmi Abimizle karşılaştım. Mesafesini, çaktırmadan koruyucu bir babacanlıkla benimle selamlaştı… Canının bir şeylere sıkkın olduğu belliydi. Ama belli ki; gene...
Türk televizyonları bir insan portresi olsaydı, bu portreden inikas eden ve hakiki insan tipinin nazarına tükürüp, midesini kaldıran iğrenç renkler tek tek şöyle olurdu:
AHLÂK: Hedefledikleri mücerret kadın tipi için...
Ahmaklık suç değildir ama ahmak, baştaysa, başa beladır… Hem de ne bela… Su aygırı, zatıyla bir hayvan, bir mahlûktur, kendi gerçekliği ve ortamı içinde lüzumludur ama Sular İdaresi’ne genel müdür...
2019 Eylül’ünde, “Son Kale” diye vasfettiğimiz İdlib için:
-Can, dönecekse buradan dönecek, çıkacaksa buradan çıkacak!
Demiştik... Aradan beş ay geçmiş ve Esed çeteleri, Soçi mutabakatına aykırı olarak gözlem noktalarımızı kuşatmışlar...
Yılmaz Özdil, 19 Mart tarihli köşe yazısına “Coronavirüsüne karşı aşıyı bulsa bulsa Tillo evliyaları bulur” başlığını atarak ironi yapıp aklı sıra Tillo evliyalarının şahsında Müslümanları bilim düşmanı, umacı, gerici gibi...
Zaten aksi bir beklentimiz yoktu; Rusya ile 6 Mart’ta imza edilen İdlib Mutabakatı, elbette Nusayrî Esed çeteleri tarafından bozulacaktı. O günden bu yana Esed rejiminin mutabakatı 50’den fazla kez ihlal...
Hz. Ömer, hilafeti devrinde orduyla birlikte Şam’a ilerliyor. Fakat yoldayken Şam’da veba hastalığı olduğu bilgisi geliyor. Kafa kafaya veriliyor, istişare nurunun otağı kuruluyor ve güzide Sahabîlerden Abdurrahman bin Avf, Allah...
Korona, şeceresi M.Ö. 8000’e kadar tarihlenen bir virüs ailesi… Daha doğrusu bir virüs çetesi… Bu çetenin varlığı elbette yeni değil… Binlerce yıllık mazisi var. Ama insanlık tarafından tespiti ilk, 1960’da…...
Milletin acılı sinesinden, devletin zirvesine, hatlar arası bir avazla ve bu avaz herkese merhem olsun diye sesleniyoruz:
Buraya toplanma vesilemizi biliyorsunuz… Mehmetçik, bizim için Anadolu ruhunun mücessem kalıbıdır. Bu kalıp...
Başımız yerde bitabız
Kaldırmaya yüzümüz yok
Yaşlar gözümüzde harabız
Akıtmaya mecalimiz yok
Ehli zulüm kırdı geçirdi
Ümmetinden ses yok
Her köşeye bir yetim geldi
Yetimi kollayan yok
...Süslenmiş Kuran askısında
Bayramlık şeker evinde ümmetin
Sövülürken sana kapısında
Salavat çeker evinde ümmetin
Gelirde herşey elinden, dilinden
Buğz ile yetinir korkak kalbinden
Cihad ister oturduğu yerinden
Şehadet bekler...
Bu yazı bir Anadolu gencinin tasviriyle Anadolu’nun mevcut seyridir. Bu yazıda görecekleriniz, yüzü gülümseyemez hale gelen, biçare kalmış, eskisi gibi aslanlaşamayan Anadolu’nun gözyaşlarıdır. Etrafını sırtlanlar çevrelemiş, içini irin kaplamış ölmesi...
Sözün kalpten çıkarak kalbe koştuğu, anlatımların dinleyicilere aktarılan samimi ortamlarda kendiliğinden cereyan ettiği yani ilim sahiplerinin ilimlerinin kesbi olmakla beraber vehbi de olduğu, kağıda işlenmeden, besmele çekilerek başlanmış konuşmalarla yüreklere...