Bu sayfayı yazdır

Sağlık Tanrısı Asklepios, Aşı Buyurdu!

Yazan: 16 Ağustos 2021 2036

Bilim dünyası, konsensüse varmıştı; Covid-19’a karşı etkili bir aşı için asgarî 10 yıla ihtiyaç vardı. Fakat bir yıl geçmeden ilk aşılar piyasaya serpiliverdi. Bundan üç beş ay öncesine kadar aynı bilim dünyasından, bir yılda kazanı karılıp kıvamı tutturulan aşının zerki mevzuunda:

 “Bir doz şart, belki iki!”

Yollu telkinler ve tebliğler dinledik… Az zaman geçti, üçüncü doz, Tıp Panteonu’na Tanrı-İnsan karması bir Tanrı gibi giriş yaptı…

 Bugün 16 Ağustos 2021…

Adile Naşit öleli çok olmuş, akşam yat vakti de gelmemişti ama az önce radyodan, dördüncü dozun zerki mevzuunda Sağlık Bakanlığı’ndan pışpış edici bir telkin masalı dinledim!

 Bu vaziyete bakılırsa, bundan üç beş ay sonra beşinci, altıncı, yedinci doz aşıyı telaffuz edecek ve hatta, aşı deliklerini baştan ayık davranıp denk getirtmek suretiyle, vücuduna dövme çizittiren uyanıkları konuşacağız!

Ah, Tıp dünyasının ve o dünyanın 101. Türk büyükleri gibi ekranlarımıza, hem de kudretli mareşaller gibi çıkıp duranların, daha ne kadar tenakuzu var, saymakla bitmez!

Tenakuz ve Sağlık Bakanlığı demişken…

Yeşilçam’ın babacan Kadir Savun’u gibi salgın başından bu yana, millet kalbine her nasılsa yol bulup girmiş Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın tenakuzları da saysak buradan Wu-Han’a yol olur!

Evvela kaydettik, 2020’nin sonbahar günlerinden birinde, hem de muhalefet:

“Virüsten ölen insan daha çok, rakamları gizliyorsunuz!”

Dediği için kameralar karşısına istatistiklerle çıkmış, hızını alamayarak virüssüz 2019 yılında Türkiye toplam ölüm oranlarının, virüslü 2020 yılındaki Türkiye toplam ölüm oranlarından daha yüksek olduğunu anlatmış ve bunu da ağzıyla bizzat:

 “Hatta virüsten sonra ölüm oranları azalmış bile!”

Diyerek ifade etmişti…

Tenakuz diyorduk değil mi?

Aynı Koca, 27 Aralık 2020’de, vatandaşların yüreğine Kadir Savun gibi esici vaziyetiyle bir mesaj paylaşmış ve aşının zorunlu olmayacağını babacan ifadelerle anlatmıştı. Ama işte aradan yedi buçuk ay geçtikten sonra (11 Ağustos 2021) aynı Koca bu defa, vatandaşların karşısına gadabı yükselmiş bir Hüseyin Peyda, desisesi gelmiş bir Kenan Pars gibi çıktı ve “vatandaşımız için aşı tercihe bırakılamayacak bir toplumsal ödev” tanımlaması yaparak, aşının zorunlu hale getirileceğinin sinyalini verdi… Görünen o ki; aşı yaptırmayan her öğretmene ve dahi her öğrenci velisine, sanki de her biri mahallelerindeki köpekçe çoktan ısırılan, bu sebeple de güneşe bakamayıp, ağzından köpükler saçılmaya başlamış bir kuduz muamelesi yapacaklar!

Aslında aşı, çoktandır zorunlu… Kendisine tercih sunulan, yani şırınga ile çalıştığı fabrikanın, girişi olmayacak şekilde çıkışı gösterilen vatandaş için söyleyin, aşı zaten zorunlu tatbik edilmemiş midir? Ha ekmeksiz kalıp açlıktan ölmüş, ha vurdurduğu için aşıdan! Böyle düşündüğü için aşı yaptıran milyonlar var… Hem de, kahrede kahrede aşı oluyorlar. Kahır, kendilerine, mucidi olan firmanın bile ihtiyat payıyla ağzını doldura doldura aşı demeyip de “deneysel sıvı” dediği hülasayı kanlarına almaları için üzerlerinde baskı kuranlara…

Tekraren kaydedelim; hastalık var ise ilacı da olabilir ama ya hastalığı yapanlar ile o hastalığa ilacı üretenler aynı kişilerse?

İşte Türkiye’nin, mevcut sistemiyle bu hususa ayıkabilecek yetkinlikle olduğuna inanmıyorum!

Düşünün ki; annem dâhil, Covid virüsünü kapmış yüz binlerce hastaya Sağlık Bakanlığınca verilen ve Covid-19’a karşı hiçbir etkisi olmadığı gibi zararlı bazı yan etkileri de bilinen bazı haplar, an itibariyle gene Sağlık Bakanlığı tarafından Covid-19 tedavi rehberinden sessiz sedasız çıkarılmış ve nice doktor tarafından da bıyık altı bir beyanla “Zehirdi o!” diye yaftalanmıştır! Şimdi bilen var mı, ilaç diye yutturulan bu zehrin, yutan bedenlerdeki malum ve meçhul tesirlerinin mesulleri kimlerdir?

saglik.tanrisi.asklepios.asi.buyurdu.2

Ve dahi Çin aşısını, Lokman Hekim şerbeti gibi takdim edenler, gene bugün:

 “2 doz Çin aşısı (Sinovach) vuranlar, hiç aşı vurdurmamış sayılacak!”

Diye açıklama yaptılar… Oysa aynı aşı için 3 Mart 2021’de, yani yaklaşık dört ay önce “çok yüksek bilim adamları”, Hacettepe Üniversitesi’nden racon kesmiş ve:

“Sinovach aşısının etkililiğini %  83,5, hastanede yatışı engelleme oranını ise % 100 olarak tespit etmiş bulunuyoruz!”

 Şimdiyse Sağlık Bakanlığı adeta Sinovach aşısını, çocuk tabancasına doldurulan çeşme suyundan farksız sayıyor! Bundan birkaç ay sonra “Filan aşıyı vuranlar, derhal şu ilaçları da almalılar!” diye bir açıklama yapılmayacağını kim söyleyebilir?

Yahu, Alman Biontech aşısını vurdururken size imzalattırdıkları formda aynen ve özlüce şu yazıyor:

-Bu aşının verimliliği şu an bilinmiyor, olumsuz etkileri de olabilir, bu sebeple ancak isteyen kişi vurdurabilir! Böyle olunca aşı vurulduğu için başa gelebilecek maddî ve manevî zararlar için sorumluluk almıyoruz!

Yani diyorlar ki:

 -Aşı ile virüsten ne kadar korunursunuz bilmiyoruz ama aşı ile başınıza iş de gelebileceğini biliyor, bu sebeple de size “İşinize gelirse vurdurun, zorla değil ya!” diyoruz!

 Ve aynı aşıyı bizimkiler bize “Ya güzellikle ya zorla!” diyalektikli bir yolla zerk ediyorlar!

Saklı perdeden aşı için zaten sürdürülmekte olan bu zorlama tavrı, ilk doz aşı oranları % 75’e varmışken, sırf oranı % 100’e vardırmak için alenileşecek de, alenileşiyor da… Oysa Tıp dünyasının, Zeus’tan vareste çok kudretli tanrıları daha yakın zamanda, Olympos’tan değil de televizyonlarımızdan bize:

 “% 60’ı bulsak, bu iş biter!”

Diye ahkâm kesiyorlardı. Daha birkaç gün önce, iktidar partisinden bir milletvekili, aşının zorunlu olması gerektiği söyledi, hızını alamayıp söylemekle de kalmadı, Yunan Sağlık Tanrısı Asklepios edasıyla aşı olmayanlarla görüşmeyeceğini, aşı olmayan vatandaşların işleriyle ilgilenmeyeceğini kaydetti. Görünürde iş dediği, bir milletvekilinden vatandaşın ne ise o talepleridir ama tavır ve üslubuna bakılırsa, kendisini vatandaş karşısında değil, sağlık tapınağı Asklepion’a şifa için gelen ve kendisi için bir de horoz kurban eden Antik Bergamalı bir köylü karşısında hissetmektedir ve ona istediği şifayı da, ancak yılanlı asasını kıç tarafından içine alırsa verebileceğini söylemekte ve onu, karşısında şu içli duayla titrer görmek istemektedir:

-Sağlık Tanrısı Asklepios, aşı buyurdu!saglik.tanrisi.asklepios.asi.buyurdu.1

 Ne ise ne, görünen o ki; kundaktaki bebeğe kadar kimseyi sektirmek istemiyorlar. Yıl boyunca 18 yaş altının aşı olmasına gerek olmadığı “bilimsel verilerini” anlatıp duranlar, bu yaşı 12’ye çekeli çok oldu ve hatta bugün Corona aşısı, 12 yaş üstü için resmen tanımlandı. Bugün beş yaş telaffuzunu gene radyodan duydum… Demek bir süre sonra beş yaş üstü de resmen tanımlanacak… Anlayacağınız, doğumhanelere, elinde şırınga ile bekleyen hemşirelerce Corona standı kurulması çok uzak değil…

Ve aşı mevzuunda, bırakın Tıp lisanıyla, basit edebiyat lisanıyla bile tutarlı bir dil kuramayanların ellerinden, daha çekecek çok şeyimizin olma ihtimali de, çok uzak değil…

Ne diyordu 20 Kasım 2020’de; ancak on yılda imal edilebilecekken bir yılda ortaya çıkmış Alman aşısının Türk mucidi:

-Aşımızın, Corona virüs salgınını bitireceğine eminim!

Ya üç ay sonra, 27 Şubat 2021’de:

-Haziran başında vaka ve can kaybı sayısı kalıcı ölçüde düşecek ve normale dönebileceğiz…

Haziran geldi, üstelik tam koruma sağladığı düşünülen aşıyı ülkenin en az yarısı kan otobanına almışken, vaka ve ölüm sayısı oranları artış gösterdi. Elbette mezkûr kişi de kendi diline format attı.

14 Temmuz 2021:

-3. doz aşıları olmadan salgın kontrol altına alınamaz…

İnsana, taksimetreyi şişirmek için yolu uzatan fırlama bir taksici karşısında olduğu izlenimi veren bu dalgalı bilim açıklamaları bir yana, ben bu satırları radyoda bugün, rast makamında bir şarkının ardından çığırılan “4. DOZ Kürdî” bir şarkı dinledikten sonra kaleme aldım…

Ve yâdıma, tebdil oluna oluna kendini dikte eden ne nağmeler geldi…

-Bilim bilim dedikleri, birkaç Mehmet Ceylan ile birkaç Ersan Şen…

Onları bizden isteyen olur mu, olursa “İsteyene ver onları!” cakasıyla verebilir miyiz ayrı husus, biz de bilim denilen şey, film çevrilmeden potansiyeli aktive edilmeyen bir şeydir…

Bu sebeple de bilime değil, bilim bağlamında çevrilen filme karşıyız…

Ve İlk mektep 2. sınıf seviyesindeki bir çocuğun bile dikkat kesildiğinde, tespit edebileceği tenakuz yumurtalarına ve elbette onları yumurtlayan bilim tavuklarına…

Ve dahi bu tenakuzları izaha kavuşturmaksızın bizlerden, ellerimizi Dünya Sağlık Örgütü ile kavuşturmamızı isteyenlere…